6 Ocak 2010 Çarşamba

Dolana ayy dolana

Hastalanıp işe gidemediğim için nasıl da şendim.Burnumun fırk fırk sesine,başımın çatlarcasına ağrısına rağmen.1 aydır başucumda beni kesen kitabı okuyup yarın caka satacaktım ajanstaki kızlara, sizler bayırgülü gibi Aşk-ı Memnu izlerken ben oturdum kültürel ziyafet çektim kendime diye.Kitaptan sonra birazda film izleyecektim, aylardır bugün yarın izlerim diye üst üste biriktirdiğim filmlerden bir ikisini kestirmiştim gözüme.Kaşlarımı alacak, yaş maya maskesi yapacak, artan zamanda da üst komşuya çıkıp fal baktırtacaktım.Ne bunları yapabildim ne de hastalığı kabullenip devrilip yatabildim.Saçma bir gündü, sabah işyerinden gelen lüzumsuz telle uyandım.Bensiz ajansta işlerin yürümediğini görmek onore etse de beni , arayan iş arkadaşımın sorduğu sorular yuh artık mallıkta bir yere kadar kardeşim dedirtecek cinstendi.Anladım ki ajansın bana ihtiyacı vardı, uyuyarak uyuşturmamalıydım dimağımı, yardım için açılan her telefona call center edasıyla minimum insan hissi, maximum hizmet anlayışıyla cevap vermeliydim.
Özlenen geleneksel anne kahvaltısı da su koyvermişti bugün, nerdeydi o güzelim közlenmiş yeşil biberler, z.yağlı domates dilimleri, kekiklenip,limonlanarak z.yağla taçlanmış kara elmas zeytinler, hani nerdeydi mis gibi kokan ve evi müjdeleyen taze ekmek kokusu?Yoktu hiçbiri, bir kase müsli vardı masada,öylece arsızca ortalanmıştı bir de.Allahtan hastaydım vede hastayken oldukça uysal ve ağırbaşlıydım,sesimi çıkarmadan sildim süpürdüm kaseyi.Bir ara gözlerimi kapadım, kaçamak hayallere daldım zeytinle,domatesle, ama sonra utandım ağzımdaki tattan,gözümün içine içine bakan müslinin tanelerinden.Toparlanıp revir haline getirdim odamı, pansuman ve ilaç saatiydi.Bu arada sadece sinüzit değildi derdim,parmağımda haftalardır geçmeyen bir de dolama vardı.Bikaç hafta önce çıktı adı batasıca, kime göstersem herkes bi tedavi yöntemi söyledi.Elini tutabildiğin kadar sıcak suda beklet diyen mi olmadı, soğan haşlayıp sar diyen mi, orta şekerli türk kahvesinin içine sok parmağını haşlanınca çıkar diyen mi.Adı dolama olan bi rahatsızlık için tabiî ki doktora gitmeyecektim, alternatif tıp diye bişiy vardı , halk arasındaki ismiyle kocakarı yöntemleri.Söylenenlerden en popüler yöntemleri uyguladım tabi, sıcak su dediler ya o saatten sonra elimi sıcak sudan soğuk suya sokmadım, büzüşene kadar haşladım, kahve yaptım hususi parmağım için lan.Dolana dolana bir hal olan parmağı artık en son çare! doktora götürdüm.Adam bana ısrarla bu parmak nasıl bu hale geldi dediyse de hiç açık etmedim, safa yatıp ‘valla doktor bey bi uyandım parmağım böyleydi hemen koştum size geldim’ dedim. Sıcak ve su, dolamanın 2 düşmanıdır diyince ne diyebilirdim ki!. Doktor bey 1 sayfa dolusu ilaç yazdı reçeteye, antibiyotiğinden, merhemine kadar.
Dün de sinüzitim hortlayınca erken teşhis önemli düsturuyla koştum doktora.Baktım bu doktorda başladı katip gibi ilaç yazmaya,durun bir dakika diye atıldım.Çantamdan küçük bir poşet çıkarttım, hah işte şimdi tam annem gibi olmuştum , çantamdaki küçük poşetten birbir çıkartarak ilaçlarımı deli kızın çeyizi gibi dizdim masaya.Şu an bunları kullanıyorum ben diye.Doktor hah bravo zaten antibiyotik içiyormuşsunuz, e ağrıkesiciniz de varmış, size alerji ilacı yazayım demesiyle aerius kullanıyorum zaten diye atlamam bir oldu,allahım tam bir inek hastaydım ben.Başını sallayarak tebessüm etti doktor bey,herkese böyle bir hasta nasip etmeliydi yüce rabbim.O zaman ben size bir öksürük şurubu yazayım dedi.Evet ihtiyacım olan tam da buydu, dolama için uygulanan tedaviye şurup eklenince sinüzüte iyi geliyordu demek ki, yıllarca tıp okumanın ne gereği vardı ki?tüm bu ilaçlara birde bepanten eklesem kalp kırıklıklarını da tedavi edebilirdim aynı anda! Zekiydim ve de nazik, harika dedim doktora , sakız kokulu ve mümkünse iki dolu ölçekle içebileceğim türden olsun lütfen dedim. Kaşığı yıkamak yerine iyice yalayıp şurup kutusuna koymayalı ne kadar çok zaman olmuştu.
Antikayım ben diyorum da kimse sallamıyo beni.Bi kere hastalıklarımdan belli .Reflü olabilirdim mesela !yada domuz gribi , panikatak yada ne bilim.Önce zona,şimdi dolama ve çocukluğun vazgeçilmez hastalığı sinüzit.Veba falan da olsam zirveye çıkacağım çağdışı hastalıklar konusunda.
Bilgisayar başındaydım saatlerce, ebay piyasasının nabzını tuttuk Sinemle , Japon tarzı çantalarda mı kalmalıydık yoksa Kore menşeeli ürünlere mi yönelmeliydik.Açık arttırmada aynı ürünlere teklif vererek gereksiz fiyat artışına neden olunabileceğini acı bir tecrübe ile öğrenmiştik. 30 dolara alınabilecek bir çantaya 90 dolar ödemişti Sinem.Açık arttırmada bi orospu yüzünden gözü dönmüş ne kadar arttırdığını bile fark etmemişti.Yuh lan bakayım çantaya diyince o orospunun ben olduğumu anlayıp! baya gülmüştük.Neyse yabancıya gitmedi diye teselli etmiştik kendimizi, kadındık ve her zaman alternatif bir bakış açımız vardı.
Saat oldu 20.30, hala kayda değer birşey yok ortada.Hmmm bu sesss Behlül’ün sesi mi acaba?Yoksa Ednan Bey öğrendi mi Behlül’ün Bitter’i hayal ederek yastığı ziktiğini?Off içimdeki ses sanata,kültüre aç bu kadını doyurmam gerektiğini söylüyo, östrojen kimliğim ise , kızlar Kıvanç’ın bu bölümdeki boxerının rengini sorduklarında vereceği cevabı olmayacağını, mahcup bir ifadeyle başını eğmenin ne denli utanç verici olacağını söylüyor.İnsan ne için yaşar sorarım size?Gurur diyecek bir çoğunuz , hayır efenim.Kıvanç Tatlıtuğ gibi bir adamla sevişme hayaliyle diyeceğim biz kadınlar için.Gidip Kıvanç’ın göründüğü her kareyi piksel piksel içime çekmeliyim.O vakit Buona Sera cümleten.

9 yorum:

birfincankahveiçinbirpenny dedi ki...

hangi filmler listende merak ettim

sanitabant dedi ki...

bisiklet hırsızları ilk izleyceğim olacak, sonra hana makhmalbaf'ın utanç isimli filmi.Cnbcede son yarım saatini izlemiştim çok ilginç gelmişti onu edindim ve grey gardens

birfincankahveiçinbirpenny dedi ki...

bisiklet hırsızları güzel, direk sana bir yılmaz güney filmi izliyormuş havası veriyor...

sanitabant dedi ki...

bisiklet hırsızlarını dün izledim, mükemmel bi film.Küçük çocuğa bayıldım çok yetenekli ve hatta merak ettim sonra başka bi filmde oynamış mı acaba diye. Ama yok öğrenemedim:(

Joey Potter dedi ki...

Bir tek Grey Gardensı izledim. Drew Barrymore çok iyiydi. Hımm Kıvancı sevmem aşkı memnu izlemem. Ezeli izliyorum sadece. Erkek dediğin esmer olmalı bea :P Kıvancı Arap kızlarına verelim gördükleri yerde parçalarlar gerçi. O değilde bir Mehmet Günsür vardı ne oldu? :)

sanitabant dedi ki...

yav sorma, hakkaten maamet günsür nerelerde acep? arada bi şu iğrenç şampuan reklamında fönlü mönlü de olsa görüp mutlu oluyoduk:)

Joey Potter dedi ki...

Ya o kada laf kalabalığı yaptım. Bir geçmiş olsun dememişim pardon. Geçmiş olsun.

sanitabant dedi ki...

geçmiş olsun dileğin kolay kolay zaman aşımına uğramaz merak etme, zira vücudumdaki enfeksyon stoğu parmağımda depolanmaya devam ediyo:)Parmağımı keserler mi acaba diye bi korku hasıl oldu bide üstüne:)

Joey Potter dedi ki...

Allah korusun :) Sen kocakarı yöntemleri denemek yerine önce doktora gitsetdin daha kolay kurtulabilirdin. Neyse artık olan olmuş tekrar geçmiş olsun :)