18 Ekim 2010 Pazartesi

Oldboy'a 2

Oldboy yanıma geldi, canımı çıkaracakmış gibi sarılarak, ona göre dans-bana göre hırpalama tadında bişeyler yaptı. Savurmadığı anlarda da eli mememe yada kıçıma dokunuyodu, iyice irite oldum. Ablam, müstakbel enişte ve ablamın arkadaşları pür dikkat beni izliyolardı. Tadım iyice kaçtı ve çıktım dışarı oturdum. Aa bi baktım bizim Hindu karı Oldboyu çekmiş dans ediyo. Başını Oldboy’un omzuna yaslamış, götü tam tur atıyo. Benimki de mest olmuş , karının çıplak sırtını okşasa mı, sıvazlasa mı kararsız, sallanıyo.  Benim rengim attı, ‘lan noluyo’ diye celallendim. Masada oturan arkadaşlar: ‘sakin ol, ikisi de dut gibi sarhoş baksana’ dediler. ‘Lan sıçarım sarhoşluğuna, amma genişlemiş meshebiniz, kendimi köyden gelmiş gibi hissediyorum lan’ diye kaptırıp höykürürken hindunun sevgilisi yanıma gelip, beni dansa kaldırdı. Hah dedim Oldboy, gör bak nasıl dans ediliyomuş. Adam da çakır modunda ikide bir kulağıma ‘veeriı fantastik görl’ diyip duruyodu. Bende ‘riliii’ diye sanki dünyanın en komik şeyini duymuş gibi cilveli cilveli kahkaha atıyodum. 5.sınıf türk filmlerinden fırlamış orospu ama iyi Ahu Tuğba gibiydim.

Oldboy yanıma geldi dans edelim diye. ‘Hayır sen dans etmiyosun hırpalıyosun, Racır harika dans ediyo’ diye bunu göt gibi pistte bıraktım. 2-3 danstan sonra yerime oturdum, masadakiler aferim bakışı attılar  bana. Daha işim bitmemişti. Balkan havaları çalmaya başladığında kızların hepsini içeri piste toplayıp kıvırmaya başladım. Hindu salağı da, beni de alın aranıza diye gülümseyerek yanaşıyodu. O saatten sonra ergenken izlediğim tüm Bollywood filmlerini şöyle bir tarayıp en iğrenç dans  figürlerini buldum çıkardım hafızadan. Karı kıçını tam tur attırıken ben karşısında ringaringu dansları yapıyodum ultra ciddiyetle. Bizim kızlar karınlarını tuta tuta gülüyolardı. Hindu da güldü başta, sonra ben ağaç arkasından cee hareketini yapmaya başlayınca bozulup pisti terk etti. Racır’ının yanına gidip oturdu. O dakkadan sonra kimse beni tutamazdı, Hoppa diye pistin ortasına geçip Osman Aga’da göbek atmaya başladım. Lan resmen kalp krizi geçirecektim öyle bir performans sergiledim ki.

Oldboy garip garip bana bakıyodu. Ayıplıyodu zaar, al işte tipik türk kızı diyodu içinden belki de. Neyse gecenin sonunda Hindu hatun , kabzıman kılıklı bi türkün kucağına zıplayıp, bacaklarını da adamın beline dolayınca film koptu. Bak bak dedim seninkine, Oldboy sallamıyo gibi yaptı. Godoş Racır sevgilisinin elinden tutup, bu karının ateşini nasıl söndürücem acep bakışı atarak gecenin gölgesinde kayboldu.

Bar kapandığında ben yine cin gibiydim, Oldboy ise hala balık gibi yüzüyodu. Eve geldik, yine bişeyler geveledi bu bana. ‘Ben senle sevgili olmak istiyorum, ama nasıl olcak çok zorr, sen beni bırakırsın falan filan’. Lan dedim sabaha hatırlamayacak nasıl olsa, hiçbişey demeden onun mırıldanmalarını dinledim, sarıldım yine. Huzur bir tek ona sarıldığımda sahip olduğum şeydi artık…

Ertesi sabah benim mincomdaki kist korkunç bir boyuta ulaşmıştı ve yataktan çıkıp adım atamayacak hale gelmiştim. Izdırabım korkunçtu. Günlerdir 3er 5er aldığım ağrı kesiciler ve gece de içilen alkolle ağrılarımı görmezden gelebiliyodum ama işte o sabah bambaşkaydı. İlaçlar, reikiler hiçbişeyin tesiri yoktu. Tek yapabildiğim 2 büklüm olup ağlamaktı. Sıçtığımın Kaş’ında adam gibi hastane bile yoktu. Ablam direkt tecrübe etmişti, iğne bile yaptırılmaz bunlara demişti. Ki kaldı ki benim durumum için bahsedilen cerrahi operasyon oranın şartlarına göre tamamen ütopyaydı.

Oldboy durumumun ciddiyetini kavrayamadığından mütevellit, ‘dün gece kıvıra kıvıra dans ettin bugünse ağlıyosun, bu nasıl iş  Allah allah’ diye sırıtınca, can havliyle fırlayıp, buna bağırmaya başladım. ‘Sen biliyomusun ben ne çekiyorum şu anda? Günlerdir tadımız kaçmasın diye 3er 5er ağrı kesici aldım üzerine de gebereceğimi bile bile içtim. Ben meraklı mıyım bu acıyı çekmeye? Evini bi su bastı 3 gündür anlata anlata bi hal oldun travmanı, ben bu kistle günlerdir gece gündüz yaşıyorum. Ankaradaki doktor operasyon dedi, anestezili. Sen biliyo musun bu ne demek? Ben korkuyo muyum? Acaba riski var mı  diye merak edene kadar karşıma geçmiş dalga geçiyosun’ dedim. Resmen böğürdüm. 

Telefona sarılıp hemen ablamı aradım. ‘Canım çok yanıyo , bana sen bakar mısın abla’ diye. Ablam panikledi ‘tabiî ki hemen gelip alayım seni’ dedi. Teli kapattım hıçkıra hıçkıra ağlıyodum. Oldboy ‘neden gidiyosun, ben sana bakarım, ara gelmesin ablan’ tarzı bişeyler söyledi. ‘Yok’ dedim ‘keyfini kaçırmayım daha fazla’. ‘Saçmalıyosun’ falan yaptı, baktı ikna olmuyorum, ‘o zaman ben seni bırakayım buralara kadar gelmesin ablan’ dedi. Tamam dedim.

Arabaya bindik, tek kelime etmedim. Arabadan inince baktım düz yürüyemiyorum, bi yerden destek almam lazım, ‘elimi tut’ dedim. Bi taraftan da test ettim, lan bu elele görünmek istemiyo mu diye. Tedirgin tedirgin tuttu elimi. Bu arada benim Oldboy’un talibi çok. Anlatılanlardan ve gördüklerimden biliyorum. Hatta bi gece eve bi hatun geldi bunun eski sevgilisiymiş, bildiğin daş bi ablaydı. Beni görünce bozuldu ve gitti.

Neyse altımda sümük kıvamındaki kapri eşofmanım, üşüdüğüm için üzerimden çıkarmadığım yün kazağım, ayağımdaki siyah erkek çoraplarıyla, plajdan dönenlerin yanında ultra seksi görünüyodum. Beni kapıdan bırakıp gitti. Ablam hemen yatırdı, saçımı başımı okşayıp uyuttu. Uyandığımda kistim patlamıştı, yok böyle bir rahatlama. En az 10 orgazma bedeldi inanın. Hemen duş alıp kendime geldim. Akşam olmuştu aradım bunu. ‘Patladı gel beni al’ diye.

Ertesi gün yine bol tartışmalı bir sabaha uyandım. ‘ Yok ben senle uğraşamıcam cidden’ dedim ve o an öyle bi laf etti ki sağlı sollu kroşe etkisindeydi yemin ederim. ‘ Habire ben senle yapamam, yok senle yaşamam, bana göre dilsin diyip duruyosun ama hiç benim fikrimi soruyomusun sen’ dedi. ‘O kadar bencilsin ki dünya senin etrafında dönüyo, kendine odaklanmışsın ben aslında önemli bile değilim. Hiçbirşeyimi merak etmiyosun, mesela ben müzisyenim benden piyano çalmamı bile istemedin. Buraya beni, hayatımı merak ettiğin için gelmiş olsaydın, bi parça içine dahil olmaya çalışırdın. Oysa ki sen naaptın habire redettin, habire karşı çıktın. Bak ben Amerikada IBM de program yazılımcısıydım. Altımda 15-20 kişi vardı. Bir işi bir kere söyleyip hatasız karşılık almam gerekiyodu, bunun için özel bir eğitim dahi aldım. Burdan kalma alışkanlıkla sert bir tarz edinmiş olabilirim, ama sen dediklerimden daha çok tarzıma takmış durumdasın. İşte görüyoruz, bazı şeyler istesek de rayına girmiyor’.

Hah işte şimdi sıçmıştım. Yerden göğe kadar haklıydı, ve en önemlisi bak adam beni istemiyodu bile. Dağıldım, parça parça oldum. Boynuna sarılıp ‘beni sen bırakırsan yemin ederim toparlanamam, bırak ben seni istemedim olsun. İster gurur de, ister kıt akıllılık. Ama madem istemiyosun ben böyle bileyim’ demek istedim. Yemedi yapamadım, kendimden tiksinip ağlamaya başladım. Tam maldım işte, istediği olmayınca ağlayan, yerleri tekmeleyen şımarık bi piç gibiydim. Hemen banyoya koştum yüzümü gözümü yıkayıp, iyice sümkürüp odaya gittim. Güzel bi elbise giydim, makyaj yaptım, yanına gittim. Hadi dışarı çıkalım dedim.

Adam kafayı yemişim gibi bakıyodu. ‘ Lütfen madem son gecem tadını çıkaralım, içini yeterince daraltmışım zaten böyle hatırlama beni’ dedim. ‘Peki’ dedi. ‘Votka içelim bir iki tane öyle çıkalım’ dedi. Kedi gibiydim, tamam dedim. Votka içtikçe rahatladım, bu da piyanosunun başına geçti ve bana bişeyler çalmaya başldı. Bü-yü- len-dim resmen. Keşke daha evvel çalsaydı dedim içimden. Adam beni istemediğinden mi, yoksa gerçekten mi bilmiyorum ama ben bu adama abayı yakmıştım bile.

Dışarı çıktık, elimi tuttu, ablamların bara gittik. Müstakbel enişte Oldboy’un hoşuna gider diye blues ve jazz çalmaya başladı.  Temptation çalmaya başladığında Oldboy mest olmuştu. Bu kez hırpalamadan, gerçekten sıkı sıkı sarılarak dans etti. Bir ara ablama, ‘ben sanitayı gerçekten çok sevdim’ dedi. Tanrım ağlayacaktım mutluluktan. Gece o kadar güzeldi ki. Eve doğru zikzak çizerek yürüdük, arabaya bin dedi, peki dedim. O kafayla araba kullandı, yarımadanın orda zifiri karanlık bir yere götürdü beni. Arabadan çıktık, sana bişey söylicem dedi.

Bak ben 5 sene evvel döndüm Amerika’dan, oğlum için dönmek zorunda kaldım daha doğrusu. Ve şu an tek emelim gidip orda tekrar yaşamak.Önce oğlumu Almanya’ya bi sanat okuluna yerleştircem sonra direkt Amerika. Ve ben yalnız gitmek istemiyorum. Bu şu an planlanan bişey değil, döndüğümden beri tek amacım tekrar oraya gitmekti. Tabi bu süreçte beraberliklerim oldu ve bikaç kişiye böyle bi teklifte de bulundum. Ama gördüğün üzre gerçekleşmedi. Yabancı birisiyle yaşamak istemiyorum, eski eşim Almandı, klişe ama farklı kültürler vs. olmuyo işte. Benimle yaşayacak kişiyi hiçbir şekilde mağdur etmek istemem, bunun içinde gerekli birikimi yapıyorum zaten. Olur da ben orada cartayı çekip ölür gidersem,  20 yıllık yatmış sigortam var. Hiçbir şekilde ben oralarda naaparım endişesi yaşanmayacak falan filan…

Benim halimi bi düşünsenize. Ben Kaş falan derken, gelin olmuş gidiyorsun San Fransisco’ya melodileri çalmaya başladı kafamda. Sabaha hatırlamayacaksın Oldboy , o yüzden konuşma dedim. Görürsün dedi. Ultra romantik bi şekilde sarıldık birbirimize, uzun uzun öpüştük.

Ve final günü, döneceğim gün. Sabah saçlarımı okşayarak, ‘müstakbel karım uyanmıyo muymuş hala’ dedi. Allahım dedim bu bi rüya, valla da hatırlıyo billa da hatırlıyo. Fazla coşmuş görünmemek için, birileri hergün bana karım diyomuş edasıyla gayet cool bi şekilde tebessüm ettim.

Kalktım kahve sigara ritüelimizi gerçekleştirdik, ben havalardaydım. Sarılıp sarılıp duruyodum, çenem de düşmüştü bi kere. Ha bire bişeyler anlatıyodum. 2 saat sonra falan bu, ben biraz kestircem sonra kalkıp bi yerlere yemek yemeye gidelim dedi. Tamam dedim, ben de bu arada duş alıp, süslenip, bavulumu toparladım. Saat 12 olmuştu bu hala uyuyodu. Son saatlerimdi, akşam 6buçuk otobüsüyle dönecektim ve uyumasını istemiyodum. Kasıtlı gürültü yaptım uyansın diye. Nitekim başardım da, bu kalktı miskin miskin biraz oturayım bi çay içeyim dedi. Ben bozuldum, ya hadi evde oturmayalım , dışarı çıkalım falan dedim. Sabırsızlanma, bekle işte biraz daha dedi. Ama çok açım ben dedim, ölmessin yarım saatte dedi. Sinirlenmeye başlamıştım heyhat. Ya ben gitcem senin yaptığına bak falan diye söylenirken gene ağzıma tıktı lafı. Ya bi son gündür gidiyo, stres yapma beni dedi. Yine o sert IBM tarzıyla. Ok gibi fırladım, cüzdanımı telimi kapıp doğruca kapıya seğirttim. Sen miskinlik yap, ben gidiyorum, bi ara gelir bavulumu alırım dedim. Baktı öylece, sonra da kapıyı kapattı. 

Dışarı çıktığım anda pişman olmuştum ama gurur yaptım yine. Gidip bişeyler yedim sonra bunu aradım. Gelmiyo musun yaaa diye. Ben bişeyler atıştırdım, dişim ağrıyo ağrı kesici alıp yatıcam, uyanınca ararım seni dedi. Göt gibi kaldım. Ablama gittim, onla dertleştim, it gibi pişmandım ama adam kibarca gelme demişti bile. Çaresizce ablamda bekledim, saat artık 5 olmuştu, otobüse 1,5 saat vardı ve kalktım evine gittim. Yolda da aradım özür dilerim ama eve gelmek zorundayım diye. Kapıyı açtığında buz gibi bakıyodu bana, ben de ona. Niye özür diledin dedi. Ben seni arıcam dedin ya aramadan geldim diye işte dedim. Saçmalama, ben gelme mi dedimki sana, ablanlarla zaman geçirmek istemişsin belli ki, şimdi de böyle seninle olmak istiyodum ama ben ayakları yapma dedi. Ay çıldıracaktım, adam onu it gibi sevdiğime inanmıyodu. 

Biraz münakaşa ettik sonra bu beni otogara götürdü, ama acayip soğuktu. Ayrılıklardan hoşlanmam, senden ricam olayı iyice ağırlaştırma dedi, gözlerim nemli nemli peki dedim. Aşşada yolcu kalmasın uyarısıyla buna sarıldım, kulağına seni seviyorum dedim, hiçbişey demedi. Arkama bile bakmadan otobüse bindim. Ve o da cam kenarına gelip bana bakmadı, otobüs hareket etti ben başladım hüngür sümük ağlamaya.

Sabah Ankaradaydım, direkt işe gittim. 11 gibi beni aradı merak ettim diye, çaktırmasam da hoşuma gitti. İşte böyle sayın okur-yazarlar. O buraya gelir mi?Bu iş nereye gider? Gerçekten aşık mı oldum? Hiçbi boku anlamış değilim. Ama şu an bana sarılması için varımı yoğumu verirdim o da ayrı… 

17 Ekim 2010 Pazar

Oldboy'a 1-

Kaş’tan döneli birkaç gün oldu. Kafamı toparlayıp bir türlü yazamadım gelişmeleri. Zaten durumu da hala kavramış değilim. Yazdıkça daha net görebiliyorum aslında her şeyi. O yüzden hikayeyi en baştan anlatacağım. Fazlaca yazasım olduğundan  hikayeyi 2 bölüm halinde yayınlayacağım. Bestseller olma beklentimden değil yanlış anlamayın , sizleri baymayım diye tamamen.

Oldboy’la geçirdiğim toplamda 4-5 güne baktığımda hala net bir sonuç çıkarabilmiş değilim. En az 10 kere köprüleri attım ve de yaktım. ‘Tırt çıktı bu da, uğraşamayacağım’ dedim, lakin bana her sarılışında sakinleştim, iyileştim ve şimdi görüyorum ki it gibi de özlüyorum.


Bu arada gitmeden bir gün evvel acayip bişey oldu. Yüce rebbimin bir cezası mıydı artık neydi bilemedim ama mincomda sertçene bir kitle çıktı. Gideceğim gün apartopar doktora gittim, çünkü bir gecede devasa bir hale ulaşmıştı. Doktor : ‘operasyonla alınır bu’ dedi. ‘Bu halde yola falan gidemezsin , daha da büyüyecek bu. Şanslıysan patlar, ama patlayabilmesi de nerden baksan 4-5 gününü alır . Bu arada da acıya nasıl katlanırsın bilemiyorum tabi’ dedi.

Şaka mıydı bu? Ben kendi acımı geçtim, Oldboy’un derdine düştüm. Beraber olamayacak mıydım yani? Sex olmadan aşkın varlığına inanalardan değilim, üzgünüm sayın okur-yazar. Gitmeden evvel de söyleyemedim tabi ki bunu. Yüklendim ağrı kesicileri, atladım gittim.

Hasılı akşam 19 uçağına bindim,  20’de Antalya’daydım. Oldboy’un evini su bastığı için kendisi beni karşılamaya gelemedi. Son dakikaya kadar evinde temizlik son sürat devam etti. Ayarladığı transfer şirketinin şoförü beni karşıladı. 3 saatlik kara yolumuz vardı, kalbim ağzımda inanılmaz heyecanlıydım. Yol bi uzadı bi uzadı, allahtan telefon icat edilmişti de yol boyu milletle mesajlaştım.

Gece 12’de Kaş’taydım. Evinin önünde beni bekliyodu. Arabadan inip öyle bir sarılışım vardı ki görmeliydiniz. Acımı, ağrımı tamamen unuttum.
 
Sonrası şakalar, espriler falan işte. O da beni gördüğüne seviniyodu, gözlerinin içi ışıl ışıldı valla. Ve laf arasında mincomdaki kitleyi de araya sıkıştırdım, ‘bak ben senin için ne badireler atlatıp geldim’ hesabına. Hayalkırıklığı oldu tabi, o kadarı da olur artık. Uyuyalım dedik, sarıldım. Ahtapot gibiydim resmen, adamı ciğerimin içine sokacaktım nerdeyse o derece. Hayatımın en huzurlu uykularından birini yaşadım, üstelik biriyle.

Sabah uyandığımda dünyanın en mutlu insanı bendim o anda. Evet ben bu adama it gibi aşık olacaktım, gıdıklana gıdıklana konuşmaya da başlamıştım zaten…

Hava kapalı olduğu için evde oturmaya karar verdik. Bana nefis bir tost yaptı. Adam titizlik ve düzen hastasıydı. 2 izmaritlik küllükler almıştı özellikle, hemen kaldırılıp dökülsün ev kokmasın diye. Ben de olabildiğine dağınık olunca adam haliyle sinirlenmeye ve sonrasında da sert bir ifadeyle ayar vermeye başladı. Ayakkabımı içeri çıkarmamdan tutun da bulaşık konusundaki acemiliğime kadar.

Ben de işi inada mı bindirdim nedir anlamadım, daha da rahat davranmaya başladım. Ufak ufak kaşımaya başladı. Annemle yaşadığım belli oluyomuş, ayrı şehirde de yaşamamış olmam dezavantajmış bak bıdıbıdı…. Beni eleştirdikçe ben de boş durmadım tabi. ‘Valla senle de yaşanmaz ha, insan adım atarken bile çekiniyo ne bu böyle mal ettin beni’ diye püskürtmeye çalıştım. Misal adam bilgisayarına dokunulmasından hoşlanmıyo, televizyonu açmak içinde 10bin tane kumanda kullanmak gerekiyo, sabahları bundan evvel kalktığım için elimi kolumu bağlayıp kanepede öylece oturuyodum Fatmagül gibi. Anacım manzara seyret nereye kadar.

Gergin geçirilen tüm öğle ve sonrası, olan keyfimi de alıp götürmüştü. Allahtan akşam olunca votka-tonik servisi başladı da, ben de hafiften rahatladım. Sonrasında da müzik dinlemeye başladık, bu piyanoyla eşlik etti ben de dans ettim. Çok eğlenceliydi. Diskoda aynaya bakarak dans eden rus escort dansından tutun da, Seren Serengil dansına kadar bildiğim tüm numaraları sergiledim. Namussuz, o da eğlendi bakmayın. Kendi playlistimi dinlettim, onu da beğendi.

Alkol duvarları aşıldı ve Oldboy bildiğin dut gibi sarhoş oldu, bense çakırlık aşamasındaydım hala. Ve nihayet ağzından güzel bir iki laf döküldü. Tatlısın, bak ben öyle hemen bitecek bişey istemiyorum, aşk için 2 ülke değiştirmiş adamım falan filan… Yer mi Anadolu çocuğu? Hemen ayıldım, kurcalamaya başladım. ‘ Gerçekten mi?  Benle ilgili tam olarak ne düşünüyosun?’  vari ultra sarışın sorular sordum. Ama kendisi sayın RTE gibi, ancak kendi istediklerine cevap veriyodu.Gece yine sarılma ve uyumaca tabii.

Sabah domuz modunda uyandı, bense bi gece öncenin mutluluğuyla olabildiğine yavşak sırıtışımla. Bana biraz ilişme uyumam lazım dedi. Lan yok dedim adam gece başka, gündüz başka. Peki diyip balkona manzara seyretmeye çıktım. Uyandı ama gergindi, yine laf sokmalar, didiklemeler devam etti. Akşam votka servisiyle yine sakinleşti ve gece dışarı çıkmaya karar verdik. Çıkmadan evvel 4 koca bardak votkayı yuvarladık, bu uçuşa geçmişti bile.

Ablamların bara gittik.  İçerde İngiliz bi çift vardı, hatun zırıl zırıl hinduydu ve alkol duvarlarını aştığından olabildiğine de sevgi böcüğü. Bide üzerine turist olması eklenince polyanna zigmiş gibi dolanıyodu ortalarda. Hatun 40 yıllık arkadaşıymışım gibi bana durduk yere sarılmaya, beylizinden içirmeye başladı. Ha bire çekip çekip dans ettirdi. Neyse gülerek eşlik ettim. Karı bir tulum giymiş sırt olduğu gibi meydanda, göt baş yerinde maşallah, bide kıvıra kıvıra aşağı yukarı yaylanma hareketi var ki evlere şenlik. Baktım Oldboy hatunu kesiyo, ama öyle böyle değil. Hatun da bizimkinin bakışlarıyla daha da bi coşmasın mı?


To be continued diyorum en heyecanlı yerinde. Sanita ne yapacak? Aşkı için mücadele edecek mi? Yoksa bu durumu sineye çekip köyüne geri mi dönecek? Raj Kapon'a taş çıkartacak hikayenin devamı çok yakında


Not: Foto Oldboy'un balkonundan çekilmiştir. Güzel dimi?

8 Ekim 2010 Cuma

Bugün o gün mü acaba?

Oldboy'u görmeye saatler kaldı. Lakin ne bir heyecan nede bir mutluluk var bünyede, sadece tedirginlik o kadar. 1 ay evvel ağzı kulaklarında "aşığım sanırım ülen" diye gezinen sanitadan eser kalmadı. Herşey bu kadar yolunda gittiği için mi bir bit yeniği arıyorum ortada yada gerçekten iç ses zaman kaybı, sana uygun değil dediği için mi? 


Bu huzursuzluğumu yenmeden Kaş'a gidersem eğer, hem kendime hem de ona dar ederim dünyayı adım gibi biliyorum. Fakat sabahtan beri kendi kendime verdiğim "evrenin pozitif yaşam enerjisi bir sel gibi aksın vücuduma" telkinlerim de boşa çıkıyor. 


Öyle bir şey olsun ki şu negatif, bilmiş iç sesim bi sussun!


Öyle bir şey olsun ki kendimi koruma güdüsüyle tavan yapan savunma mekanizmam onu gördüğünde çevrim dışı olsun!


Öyle bir şey olsun ki pozitif, neşe yumağı sanita bir an evvel ortaya çıksın!


Öyle bir şey olsun ki adı aşk olsun demek istiyorum İclal Aydınca...


Onu bunu boşver de şu yeryüzünde elimi ayağımı titretip, kekeletecek tek bir insan evladı var. Uzun zamandır takip ettiğim ama son dönemde artık aleni bir şekilde sağda solda dillendirdiğim bir ademoğlu işte. Onun kadar güzel sigara içeni ve sonra fırlatanı görmedim ben! Yüzünün yarısı köfte dudaklarından ibaret olan kapkara gözlü, ultra çekici bu ademoğlu sünnetsiz bir Alman. Moritz Bleibtrue( Moritz Blaybtroy olaraktan okuyunuz lütfen). Bildiniz mi kendisini? Soul Kitchen, I'm juli, Das experiment, Run lola run gibi filmlerde izlemiştik hani. 


Hah işte ben bu Moritz'i liseli ergenler gibi saf ve tertemiz sevdim. Fotolarını dönüşümlü olarak masa üstü yaptım (telefonum dahil). Yine fotolarından kolaj yapıp yedi düvele mail attım "enişteniz, yalanmayın lan" diye. 


Elemanla ilgili bilgilerin çoğu Almanca olduğu için bebek beklediği sevgilisi kimdir, nerde oturur, türk kızları hakkında ne düşünüyor gibi bilgileri öğrenemedim. Hatchipu kuzusu bu yazımı okursan eğer yüksek almanca bilginle benim için ufak çaplı bir araştırma yaparmısın please? Karşılığında 1 karton kutu big babol almassam eğer, bu İclal Aydın haller bende baki kalsın!!!



Gözünüz gönlünüz açılsın diye Moritz'imi sizlere arz ederim efenim. Salyalara dikkat!