22 Haziran 2010 Salı

Ellere romantik komedi, bize Tim Burton. Adaletin bu mu dünya?


Adım ayran gönüllüye, aşk kadınına ve hatta man eater’a çıktı sevgili bilog. Bunları diyen yakın çevrem. Ama şimdi anlıyorum ki gerçekten yakın olsalardı aslında, Nilgün Belgün vari civelek civelek yakıştırmaların benimle uzaktan yakından alakası olmadığını, olsa olsa aşk fukarası olduğum gerçeğini görürlerdi. Ama heyhat nasıl görünüyosam/gösteriyosam.

Önemsenmek, birilerinin hayatına dahil olmak ve en önemlisi sevilebilmek tek isteğim. Kimin değil ki diyosunuz biliyorum. Ama ben bunların dillendirilmesinin ayıp, zayıf ve güçsüzlük olduğu düsturuyla büyütüldüm. İçin için bu arzuyla yanıp tutuşsam da, kimseden bir talebim yok mesajıydı hep görünen.

Aslında kızmıyorum da, insanlar görmek istediği şekilde yaklaşırlar, ki ben buna tuz biber de ekiyorum daha ne olsun .

Aramazsa aramam, o davet etmediği sürece rededilme korkusuyla hiçbiyere çağırmam, beraber olunan sabahta o sarılmadığı sürece yüzümü bile o yöne dönmem. İçin için sarılma isteğim olsa da önce onu beklerim. Aktivite sonrası beraber uyumamak için kıvranan adamları görünce içim acısa da, “ben biriyle uyuyamam, ayrı yatabilir miyiz” derim, adam rahatlar. Ve ben biriyle uyuyabiliyo muyum gerçcekten onu bile bilmiyorum.

Benim için hiç mücadele edilmedi. I’m Juli'de aşk için kilit kriter buydu. Bira paramı ödemeyi bile mücadele olarak kabul edebilirdim lakin o bile çoğunlukla olmadı.

Maddi beklenti olarak algılanmasın bu, ki belki bekleyebilirdim de. Ancak ağzıma sıçtırta sıçtırta dersimi aldım. Hep aynı numarayla sigarasını aldıranı mı istersiniz, özledim diyip otele çağırıp paranın yarısını talep edeni mi, evime yemeğe gelip üstüne taksi parasını istemeyeni mi. Yoo hiçbiri de züğürt değildi, beni 100'e katlayan cinstendiler, ama yamyam ruhluydular belli ki. Bunun üzerine bana hiç hediye alınmadı dersem yadırgamazsınız herhalde.


Kurbanı oynamıyorum. Herkes benim gibi yaşamadığına göre muhakkak ben de bi bokluk var. Talep etmediğim sürece iyi niyet göremiyorum belki de. Hoş nasıl talep edilir onu da bilmiyorum ki.

Mutlu birliktelikleri olanlarla konuşmak artık içimi karartıyor. Nasıl tanıştınız diye sorduğumda alınan cevap ya iş ortamı yada arkadaş ortamı oluyor. Hiçbir kız arkadaşım da çıkıp, “ bara gittik hesabı kitledi, sonra otelde kaldık onunda yarısını ödedim, sabahına beni bruncha davet etti” demiyo mesela. Herkes en üst düzeyden seviye belirlerken ilişkilerine, ben habire irtifa kaybediyorum. 

19 Haziran 2010 Cumartesi

Buyrun papatya çayına


Bu akşam pek efkarlıyım sevgili okuryazarlarım. Tansyonumun sıcaklardan habire inmesinden midir nedir, gözlerim yakın çekim Matmazel Deniz gibi ıslak ve de puslu.  Hazır bünye kolunu bile kaldıramayacak melankolik mecale ulaşmışken, bari ambiyans tam olsun diye bir iki de tilayt yaktım. Buhranlardan buhranlara koşacağım bu gece.
Ablam Marilyn ve kardeşim Suelın gittiğinden beri çok yalnızım. İsimlerden anlaşıldığı üzre kökenlerimizin ta Teksas’a  dayandığını söyleyip, götümü tavan yaptırmayı ne çok isterdim. Fekat gerçek; kendi halinde bir Anadolu asilzadeliği taşıyan ailemin, takma isim bulma konusundaki yaratıcılığı tamamen. Evet tüm ailem (ve dahi sülalem)  feyz aldıkları Amerikan selebritilerinden hiçbirini bana layık göremediklerinden olsa gerek ,  şahsıma gocagafa sıfatını uygun bulmuşlar. Hatta ablam Marilyn, tarafından sıkça kullandığı takma ismimi hoca efendi tarafından kulağıma söylenmesini teklif etmiş, iyi kalpli büyükannem tarafından ‘allahın yarattığıynan dalga geçilmez’ nidalarıyla püskürtülmüş.
Okul yıllarım takma ismimin öğrenilmesi korkusuyla geçti. Aramızda 2 yaş fark olan Suelın’la tenefüslerde karşılaşmak benim için kabir azabından farksızdı. Söyleyim mi söyleyim mi tehditvari sırıtışlarını gördükçe kalbim güpgüp eder, hemen yanına fırlar ‘ağzını kırarım’ diye etini çimdirirdim. İmdadıma sınıf arkadaşlarımca takılan takma isim yetişti de Allahtan, biraz rahat ettim. Ferdinant’tı adım. O dönem popüler olan bir çizgi filmin baş kahramanı. Anası çimlere yayılıp otlansın diye salınan, ancak romantizmden otları yemeye kıyamayan, ha bire çiçek koklayan buzağı Ferdinant. Romantik bir çocuktum. Elimden dalım gülüm eksik olmazdı, şehzadeler gibi dal koklardım. Hem gocagafadan çok daha asil bi isimdi, kabul edin.
Ne diyodum, ha çok yalnızım sayın okuryazarlar. Kastım karşı cins değil, o konuyu biliyosunuz artık. Abazalıklarımlan beyninizi fazlaca zikiyorum zaten. (yazık lan acıdım bak size)
Annemle 2 başımıza yaşıyoruz. Biçok insan bu durumu: pek cici, pek tatlı, pek girl power bulsa da, kazın ayağı öyle değil işte. Oldu olacak annemin nickini de yazıyım. Mickey Mouse. Dalga geçmiyorum valla. Gözlüklerinin üstünden bakışı nedense bize hep Mikiyi anımsatıyo. ( Ailece tedaviye ihtiyacımız var tamam kabul)
Kuşak çatışması falan diyip içinizdeki ergeni okşamayacağım yo yooo. Ben o kuşağı çözeli çok oldu okuryazar. Ama annemle konuşmaya çalıştığım anda kadın, ya Osman Maranki oluyo yada Müge Anlı.
 Doğada şifalı ne kadar ot çöp varsa bizim mutfakta mevcut. Her gün yeni bir şey duyuyo. Yok keçiboynuzu suyu astıma iyi geliyomuş, 5 kg almış, her sabah kaynatıp içecekmişim. Hoop sabaha elimde bi termos keçiboynuzu suyuyla işe gidiyorum. 1 hafta sonra sıkılıyo, trend değişiyo bide tabi. Gözümü bi açıyorum tepemde kahve değirmeninde çörekotu öğütüyo. Neymiş; açkarnına yenen öğütülmüş çörekotu sindirim sistemine birebirmiş. Güne çoğunun adını dahi bilmediğim otları, çöpleri yiyerek ve içerek başlıyorum.
Bişey anlatacak oluyorum mesela, Müge Anlı’nın programından bi vakayla muhakkak bi benzerlik buluyo. ‘Ayşe götlük yaptı’ diyorum mesela,
- Aman kızım bak Müge’de geçen senin gibi bi kız çıktı. Bi arkadaşına kredi çekmiş, arkadaşı hem bunun kocasını elinden almış hemde krediyi takmış gitmiş. Aman diyim dikkat et
cümlesini kıçına yapıştırabiliyo. Olmayan kocanı kaptırma korkusuyla susuyosun tabi.
Yok lan kötü değil, hatta çoğu zaman eğlenceli bile, ama işte her şeyi sansürleyip paylaşamamak bazen koyuyo. Oysa ki Marilyn’le, Suelın’la bambaşkaydım. E normal tabi kardeşim onlar sonuçta.
Ama böyle içim darlandığında papatya çayı kaynatmak yerine oturup bir iki hasbehal ediyolardı, iyi geliyodu. Özledim galiba, buruldum öyle .
Not: Antikcim özleme konusunda sana özenmiş olabilirim, kabul ediyorum:)




17 Haziran 2010 Perşembe

Rakı masasına meze oldum a dostlar!


Sarhoşken masanın eğlencesi olmak kadar rezil bişey yok herhalde. Yeşilçam filmlerinde klasik travma çekimleri vardır ya, dalga geçip seni göstererek kahkaha atan insan kafaları yuvarlak çerçevelerle dönüp durur. Heh ben sarhoşken öyle hissediyorum işte.

Dün akşam işyerinden 10-15 kişilik bir grup yemeğe gittik. Benim oda arkadaşım ispanyol bi elemanla evleniyo ve oraya yerleşecek. Ona veda gecesi baabında bişiydi işte. Sevdiğimiz müşterilerimizi de çağırdık. Vaymen de geldi. Ona ayrıca değineceğim.

Biz masada 3 hatun rakı içelim dedik, diğerleri yok alkol bana dokanıyo, yok ben içmem modundalardı. Bir iki kişi de bira içti vaymen de dahil.Biz rakı dedik ya, nifak karılar kaynamaya başladı, oo bize malzeme çıkacak diye. Lan sanki hayatımızda ilk kez içicez, öyle bi tribe girdiler ki. Ben rakı servisi yapıyorum, ki sek içerim (mideye ve başa daha az zarar veriyo) bunlar sek ve duble içtiğimi görünce artislik yaptığımı düşündüler. Servis anından ilk yudumu alana kadar dalga geçmeye başladılar, “aha gözler kayıyo , ekieki sarhoş oldular” diye. O saatten sonra olay belli oldu, masanın mezesi rakı içen 3 hatundu.

Kendi kendimi aman dağıtmayım, aman malzeme vermeyim derken bir kastım, tabi daha çabuk sarhoş oldum.  Sonra kamerayı çıkarttılar, otu boku herşeyi çekmeye başladılar. Rakıgirllerden biri habire bişiyler anlatıyodu kameraya, diğerleri de anıra anıra gülüyodu. Bi ara rakıgirlün ağzını kapattım, “sarhoş bi kadından faydalanmaya utanmıyo musunuz” diye millete çemkirdim. Fekat bi süre sonra bende de film koptu. Bazı olayları hiç hatırlamıyorum. Mesela gecenin sonuna doğru elimde pet şişe ayağa kalkıp Ricky Martin’den un dos tresi söylemişim, arkadaşa ispanyolca parçalıcam hesabı. Sonra Toto Kutunyo’dan laşatemikantareyi falan, allah allah yani.

Bunlar habire bizi konuşturtup kameraya çekmişler, bide gizli kamera yapmışlar. Mini etek giymiştim, bacaklarımı falan da çekmişler. Sözümona eğlenmişler. Lan acayip sinirim bozuldu. Sarhoş yani, idrak-mantık hiçbibok yok o an. Götünü açana kadar kapatır arkadaş dediğin. Orda vaymenle sevişmeye kalksam, dur lan napıyosun diyene kadar kesin kameraya da çekerdi bunlar. Allahtan öyle bişiy yapmamışım.

İçmeyen grup kalkınca rakıgirller, vaymen ve bir arkadaş daha başka bi mekana geçtik. Bu arada vaymenle ben otoparka giderken (diğerleri dışarda bekliyodu), vaymen bana sarıldı. Yanlış hatırlamıyosam eğer elimi de tuttu. Koruma güdüsüyle zaar. Yazarken bile hoşuma gitti bak ya.

Mekanda da votkaları yuvarlayıp başka bi mekana gitmek için kalktık. İşte orda büyük salaklık yaptım. Arkadaş motorla gelmişti, onun motoruna bindim. Ama götümdeki o etekle o motora nasıl bindim hiç hatırlamıyorum. Ankaranın yarısı kukumu görmüştür kesin.

Vaymen rakıgirlleri alıp arabayla önden, biz motorla arkadan onları takip ettik. Bi ara en has rakıgirl, arabanın camından sarkıp sanita sanita diye bağırarak kıroluk yaptı. Ben de aynı kırolukla motordan sarkmaya çalıştım. Hallam ya.

Hasılı vaymen bunları gidilcek mekana bırakıp direkt basıp gitmiş, biz motordan indiğimizde vaymen çoktan gitmişti. Rakıgirller arabada çocuuğu soru yağmuruna tutmuşlar. Sevgilin var mı? Uzaktan ilişki yürür mü be, evlencek misin? Hiç aldattın mı? E peki aldatmayı düşünüyo musun?. Bi sonraki soru kesin sanitayla aldatmayı düşünür müsün olcaktı ama allahtan sormamışlar. Yada sordular bana söylemiyolar.

Neyse gece böylece bitti. Ama bugün kızlara çok kızdım. Lan insanlar bazen sarhoş olmak için de içebilir yani dimi. Ki ben o kadar sarhoş toparlayan bi insan olarak hiçbir zaman kimseyle dalga geçmedim. Arkadaş olarak yapacağın yegane şey, tuvalete giderken yanında gitmek, midesi bulanıyosa rahat kussun diye saçını tutmak, ağzını temizlemek, evine sağsalim ulaştırmaktır. Ben hep böyle yaptım, böyle yapılsın da istedim. Ama nerdeee.

Birazdan görüntüleri izleyecekmişiz, bi posta da orda dalga geçecekler. Çekicez yapcak bişey yok. Sarhoş olduysan bedelini de ödeyeceksin dimi?


9 Haziran 2010 Çarşamba

Erkekler ölmesin, şeker de yiyebilsin!


Bugün bir haber okudum . Aslında pekte yeni bir haber değilmiş. 2238 yılında erkek nesli tamamen yok olacakmış! Bilimadamları erkeksiz doğum olayını başardıktan sonra bir hesap yapmışlar. Ve şöyle bir sonuç ortaya çıkmış:
* 2108’de kadınların erkeğe ihtiyacı olmadan hamile kalabileceği klinikler tüm dünyaya  yayılacak.

* 2128’de dünya nüfusunun yüzde 70’ini kadınlar oluşturacak.

* 2158’de sperm bankaları tamamen boşalmış olacak ve son tüp ve son erkek bebek dünyaya gelecek.

* 2238’da dünyadaki son erkek ölecek ve tüm dünya kadın olacak.

Haberi okurken gözlerim parladı, kanım deli deli akmaya başladı, elim bir an telefona uzandı. Bana siktiri çeken tüm erkekleri bir bir arayasım geldi. Arayıp ‘sevmiyorsan benle yaşamayı birazda ölmeyi dene. Gerçi denemene de gerek yok, çok yakında çünkü hepiniz ölezeksinizzz nihahaha’  diyip kapatasım geldi. Sonra kabaracak telefon faturam aklıma gelince vazgeçtim.

Şaka şaka lan! Bildiğin acayip üzüldüm. Abicim kızıyoruz ediyoruz ama seviyoruz da yani. Valla bak, oku daha evvel ki yazılarımı anlayacaksın.

O değil de 2012 yılında dünyanın sonu kehaneti gerçekleşmese eğer, 2238de yaşayanların hiç şansı yok bence. Karılar hamamı gibi bi dünya düşünsene, çok korkunç lan.

Duyarlı yazarınız sanitabant, bu haber üzerine bir takım çözümlemelerde bulundu ve her 2 cins içinde bazı mesajların verilmesinin faydalı olacağına inandı. Lady is first diyerek girişiyorum.

*Kadınlar, elinizdeki erkeğin kıymetini iyi bilin, iyi geçinin. ‘Lan noolcak 2238’de yaşayacak  mıyız sanki ‘demeyin. Torunlarınıza anlatacağınız erkekli mutlu anılar, siriuslu kuşaklara kadar aktarılacaktır.  ‘Nerde o eski insanlar, ilişkiler’ konulu ebeveyn anılarını ağzımızı ayırıp negzel lan diye dinlemiyo muyuz? Hah aynen o hesap işte. Emsal teşkil edin yani.

*Amazonumsu siriuslu blogerların yok olmuş erkekler yüzünden çekecekleri konu sıkıntılarını düşünüp, ona göre bol bol erkekli postlar girin. 

Erkekler bunlar da size:
* Valla neslinizin devamı kadınların 2 dudağının arasından çıkacak 2 çift lafa bakar. Ona göre efendi olun, üzmeyin bizi.

* Sperm sayılarınız azalıyomuş haberiniz olsun. 1950 yılında 250 milyon iken sperm sayınız, bugün 20 milyona düşmüş. Bundan sonra idareli kullanın. Öyle haybeye attırıklara son verin!

Ortak mesaj: Laf olsun diye yapılan, kültür fizik eksenindeki sexüel aktivitelerden kaçının. Garibim gelecek nesilleri düşünerek , aktivitelerinize bir felsefe, bir derinlik, bir anlam  yükleyin. Lütfen rica ediyorum üzmeyin beni.








6 Haziran 2010 Pazar

Ben bi bok yedim ayıptır söylemesi


Bugün nerdeyse tüm gün beraberdik vaymenle. Bol bol bira içtik, okey oynadık, yemek yedik, kahve içtik ve gecenin finalinde beklenen son oldu. Çok ciddi bi ilişkisi olduğundan ve evlenmeyi düşündüğünden bahsetti. Sevgilisi şanslıydı lan, o kadar tatlı ve iyi bahsetti ki anlatırken nerdeyse ağlayıp sevenler hiç ayrılmasın diyecektim. Yavuklusu Amerika’daymış ve evlenip oraya yerleşeceklermiş.
Yoo ben bu bu sonlara alışığım, koymadı o kadar. Ama bi salaklık ettim ve detayları anlatacak yüzüm yok inanın (salaklığımın ve patavatsızlığımın pik noktasındaydım) ve bu yüzden ondan hoşlandığımı söylemek zorunda kaldım. Karnıma ağrılar girdi ya. Adam 2 dk evvel sevgilisini anlatırken bana ben kalkıp, ben senden çok hoşlanıyorum dedim ya. Hallam düşündükçe kızarıyorum utançtan. Hoşlanıyorum ne allasen, liseli kızlar gibi bi böyle mahcup ve ezik hallerde üstelik.
Sonuç itibariyle benden bi cacık olmaz abicim, en azından bu aralar.

3 Haziran 2010 Perşembe

Vah bana vahlar bana!

Vaymen yalan oldu. Çünkü gelmedi. Toplantı koymuşlar son dakika, gelmeye çalışcakmış ama nanay işte. Toplantısı 22:30da bitmiş, çıkınca aradı  'kusura bakmayın, yeni çıkıyorum çok yorgunum eve geçiyorum yemek yiyip yatıcam' diye.

Ulan o kadar da heyecanlıydım, son dakikaya kadar habire tazelenen rujumla bekledim. Millete çaktırmamaya çalışsam da, gıdıklı gıdıklı konuşsam da, içim tuzla buz oldu. Belki çok klişe gelcek size ama gerçekten neyi çok istersem kıçımda patlıyo. Gerçi bu kez kıç mesafesine bile geçemedik ya, neyse...

An itibariyle bi gelişme oldu, Vaymen mesaj attı. 'Bunu kaçırdım ama bir daha ki sefere kesin ne yapıp edip geleceğim' diye. O değil de vaymeni göreceğim diye içim dışıma çıkıyo lan şu Lunapark zamazingolarından. Bide dikkat ettim bugün hiçbir alet kesmedi beni. Adrenalin eşiğim yükselmiş heralde, heyecan yaşayacağım diye götü başı dağıtmayayım sonra.

 Hasılı ne kafaladım, ne de kafesleyebildim öküzcüm (yazar burdaki öküzle tüyleri diken diken olan değerli blogçu öküzü kastetmiştir) . Ha illa bi sıfat bulacaksak durumuma, ayar çekicem derken göt oldum diyebiliriz...