Sıkıcı mı sıkıcı haller içerisindeyim. ‘Kalk ayağa çabuk!’ desem de, içimi bir türlü doğrultamıyorum.
Konuşuyorum, gülüyorum, güldürüyorum, dinliyorum...Ama bunları kapasitemin sadece % 20’siyle yapıyorum. Hava atacak değilim, lakin % 100’leri görmüş bu bünyeye %20’ler fotosentez gibi geliyor inanın. Yalnız kalmakta istemiyorum çünkü o zamanlarda yaptığım tek şey oturup sabahtan akşama, beynimi uyuşturuncaya kadar film yada iz tv izlemek oluyor.
İnsan kendi ruhunda kendini mülteci gibi hisseder mi? Daha iyi imkanlar, daha insanca yaşama umuduyla vatanından kopup gelmiş, ama ömrü boyunca özgürlüğü elinden alınmış, sinik bir şekilde yaşamaya zorlanmış gibi hissediyorum. En kötüsü de kendimi irdeleyip durmak. Hiçbir zaman ihtiras rüzgarlarında savrulmadım ancak 32 yılın çetelesini tuttuğumda koca koca delikler görüyorum her seferinde. 7 yıldır tahammül etmeye çalıştığım bir işim, kırık dökük arkadaşlıklar, ha bire çatırdayıp bir anda ortada kalacağım hissi yaratan aile bağları, temasın ötesine geçememiş ilişkiler...
Çocukluktan beri tek sığınağım olan kaçıp gitme umudumun tuzla buz olması belki de beni bu ruh haline gark ediyor, bilemiyorum. 4 yaşındayken annemin ve babamın piskopatça ‘biz senin gerçek ailen değiliz’ geyiğiyle başlamış bende ki bu kaçak benlik. Onlar bu cümleyi kurup sırıtarak benim tepkimi izlerlermiş. Her seferinde odama gidip bulduğum ilk poşete kıyafetlerimi doldurup kapının önüne gidip dikilirmişim, beni gerçek aileme götürün diye. Bizimkilerin sırıtışı kahkaya dönüşürmüş. Bir süre sonra benim bu soğukkanlı seri katil hallerim aile sınırlarını aşmış. Eve gelen her misafire ‘göster bakalım sanita, nasıl bohçanı toplayıp gidiyorsun’eğlencesine dönüşmüş.
Lisedeyken kaçıp gitme umudumu o dönemlerde moda olan, ilaçla intihar yönteminde aramıştım. Hayat yeterince pislikti zaten, bu kokuşmuş dünyada mesai doldurmanın bir anlamı da yoktu. Serde varolan intihar edenler cehenneme gidiyomuş korkusuyla önce abdest alıp, sonra bir avuç dolusu talcidi suyla yuvarlamıştım. İçtikten sonra it gibi tırsıp doğruca annemin yanına seğirtmiştim, “ben bi bok yedim” diye. Doktor müdahelesinden sonraki utancımı anlatamam. Ablamların sırıtışlarını gördükçe yerin dibine giriyordum ama yine de kuyruğu dik tutuyordum. Eylemlerim devam edecek mücahitliğindeydi gönlüm.
Üniverstedeyken mağcera dolu amerikaaa özlemiyle yanıp tutuşuyordum her özenti genç gibi. Bu kez kesin kaçacaktım, arkadaşım Ayfer’in annesinin gizli zulasındaki hac parası yegane umudumuzdu. Kadın baskıcı kocasından gizli gizli para biriktirmiş, kocadan bulamadığı huzuru islamda bulmuştu. İşte Ayfer de o gizli zulayı bulmuştu. “Fırsatlar ülkesinden iyi hac mı olur beaa hacı” iğrençliğinde espriler yapıyoduk habire. Herşey uçak biletine bakıyordu neticede, sadece gidiş bileti alacağımız için işimiz kolaydı. Ancak Ayfer olaya fazlasıyla kapılıp nasıl olsa Amerika’ya gidicem diye okulu salınca, ailesinin dikkatini çekti tabi. Uyuşturucu kullandığından şüphelenen ailesi Ayfer’i çapraz sorguya aldı ve gevşek bir insan olduğu için ilk sorguda öttü ve bizim hac parası güme gitti.
Üniverste bitip iş hayatına atıldığımda tek umudum zengin bir koca bulup, o diyar senin bu diyar benim gezip, çatır çatır para yemekti. Bi tane buldum da ha! İstanbul’luydu. Zengin değildi ama en azından Ankara’dan kopup gidecektim işte. Sonra belki yürü ya kulum derdi müstakbel kocama da, bende sayesinde koşardım. Nişanlandık falan ama her hazin hikaye gibi çocuğun ailesi beni istemedi. Olaylar büyüdü, büyüdü. Ve ben rest çektim. O kadar emindimki beni seçeceğinden. Nooldu?Götümde patladı, çocuk beni seçmedi.
Sonra şu tuvalet aforizması haline gelen “ kaçıp gitsen de kendinden kaçamazsın”ı belledim. Bi süre ona sığındım. Sonra Kaş’a gittim, orayı görünce , hah dedim tamam aga ben buraya kaçarım. Her yerde dillendirdim bu isteğimi, bi ayağım ordaydı da artık zaten. Aha valla gerçekleşiyo işte dedim, bu kez de benim götüm yemedi.
Sebebi ruh halim sanırım bundandır. Kaş’tan döndüğümden beri “ben needem nerelere gidem” ağlak modunda geziyorum. Sığamıyorum hiçbi yerlere. Canım çıkacakmışçasına sıkılıyorum. Yerine tez elden bir kaçış umudu koymam gerekiyo. Yoksa ayık kafa yaşayamam ben böyle.