16 Şubat 2010 Salı

Kısa bi başlık düşündüm, bulamadım...


Kendime ait küçücük bir gezegen yaratmıştım. Her sabah arsızca ertesi gün yeniden çıkacak olan boabab ağaçlarını temizlemek, her akşam gün batımını izlemek gibi yoğun bir programım vardı. İnsanlara anlamsız ve saçma gelirdi benim telaşlarım. Böyle minik bir gezegende var olan her şey eşsizdir ya, kendimi de prenses ilan etmiştim topraklarımda. Sabahları çıkmadan evvel aynaya bakardım, akşam beni bekleyen gezegenime kavuşacağım için coşkulu ve mutlu olurdum. İnsanların arasına karıştığımda gökdelenler arasında yürüyen karınca gibi hissetsem de kimi zaman kendimi, özel ve önemli olduğumu hatırlayıp tebessüm ederdim. Olsun,  kimse farkında olmasa da benim bilmem yetmez miydi? Israrla başka türlü bakardım her şeye. Fil yutmuş boa yılanları görürdüm şapka yanıltmacasıyla çizilen şeylerde. Gerçeğin mayası gözle görülmezdi nede olsa. Ama insanlar başkaydı, onlar gibi değilsen ayrık otu muamelesi yaparlardı acımadan sana. Ya gezegenimi terk edip karışacaktım kalabalığa yada sonsuza kadar tek başıma yaşayacaktım bazen bana bile dar gelen gezegenimde. İnsanlar o kadar çoktu ki !  korktum. Öyle militan ruhlu falan da değildim ki. Gezegenimi terk ettim. Artık her sabah uyandığımda ilk işim, açılan yaralarıma yarabantları yapıştırmaktı. Kırık ve buruk bakmaya başlamıştım aynalara. Ben yaklaşmaya çalıştıkça onlara, hedefi daha da uzaklaştırdılar benden. Kolay olmayacaktı biliyorum ama bu kadarı da insafsızlıktı. Büyük büyük hırslara ve isteklere sahip insanlar gibi olmaya çalıştım. Çünkü tutku vardı o insanlarda. Ama donunda salladılar beni bildiğin. Acımasız kuul kadınlara yanaştım bu kez, kanım zehirlendi. Can yakmayı öğrendim. Yaktığım canların diyetini ödetti hayat bana hak geçirmeden, geçire geçire. Ezilenlere yanaştım bu kez, sessizliği dinginlik sandım. Oysa onlar daha da acımasızdı, yılların öcünü benden çıkardılar. Tükürüp attılar ruhumu. Onlar kıçı fezada çıkarken bu ilişkiden, ben boyumca bandajlar aradım durdum. Belki aşk beni kurtarır dedim. Bir sürü adama aşık oldum. Dokunmakla temasın ayrımına varamamış bir sürü adam. Paçavra gibi hissettim her temasta. Kendimi korumalıydım, bunun için de gizlenmeliydim. Maskeler çizmeye başladım bu kez kendime. Sabah pansumanından sonra günün temasına uygun maskeyi takardım . Aynalara bakamaz olmuştum artık ama son çaremdi bu. Ve işe yaradı. Her akşam daha başka, daha başka maskeler çizdim ihtiyaç dahilinde. Cici kız maskesi, pozitif enerji yumağı maskesi, seksi kadın maskesi, tek kaşı havada hırslı ve zeki görünümlü maskelerim bile oldu. Bir gün maskem düştü yüzümden yanlışlıkla, alay edip güldüler güçsüzlüğümle. Onlar gibi olup, sıradanlaşıp ve silikleşmek adına ödenen bedel, özel ve önemli olduğun senden uzaklaşmaktı. Sendeki eşsizliği kimseye göstermeden gömmekti işte. Prensesi olduğun gezegene tacını öylece bırakıp, insanların ruhlarıyla kirlettikleri alanda götün götün kendine yer açmaya çalışmaktı. Benden çok uzaklara giden kendimi buldum çıkardım tekrar. Kendime geldim şimdi. Güzel bi bahar temizliği yaptım önce gezegenimde. Sonra etrafını iyice belirginleştirdim çıkmayan kalemle. Tozlanmış kalbimi de parlattım bir güzel gözyaşlarımla. Ben mis, gezegenim mis kuruldum sandalyeme, günbatımını izledim yine.

4 yorum:

Joey Potter dedi ki...

Kırıla, kırıla kırmayı da öğreniyorsun ama iyi bir insan olmanın dezavantaj olarak üzülen yine sen oluyorsun. Acımasız olmayı öğrenmek lazım. :(

sanitabant dedi ki...

teoriyle pratiği tutturamıyosun ama:)

cic dedi ki...

acımasızlık iyi şey değil ama insanına göre fedakarlık iyi şey. anlayanına kendini sunmalı insan hayatta, yoksa üzülür gider. karşısındaki kişi yeterince zeki ve anlayışlı olabilmeli... bak buraya üye oldum:) kendime site açmaya gelmedim, yoruma geldim:)) akın

sanitabant dedi ki...

hoşgeldin şeref verdin:)